Kitap Künyesi
Adı:Fahrenheit 451
Yazarı:Ray Bradbury
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa:238
Kitapların yakıldığı bir dünya düşünün,hayal edin...Yüreğinize bir sıkışma girsin bakalım. Çok sevdiğiniz,gözünüzün bebekleri olan kitaplarınızı "itfaiyecilerin" gelip zevkle yaktığını,pek çok kitabın bir tane bile baskısını kalmadığını,belki de bir daha asla kitap okuyamayacağınızı özümseyin. Bu buhranın sizi kitaplarınızla birlikte yanmaya bile razı hale getireceğini hissedin...
İşte Fahrenheit 451 böyle bir kitap,kitapların yakıldığı bir distopya.
Guy Montag bu kabus gibi dünyadaki itfaiyecilerden biri anladığınız üzere onların görevi yangınları söndürmek değil,kitap yakmak. Montag bu işi zevkle yapıyordu karşısına yeni komşusu 17 yaşındaki Clarisse Mcclellan çıkana kadar.Clarisse Montag'ın tanıdığı insanlardan oldukça farklıdır. O düşünen,sorgulayan bir bireydir. Ve karakteri yavaş yavaş Montag'ın ruhuna işler. Hele de karısı Mildred'in fazla uyku ilacı alıp ölümden dönmesi Montag'ı yavaş yavaş uyandırır. Gelişen olaylar zevkle kitap yakan Montag'ın "ölsem de o itfaiye binasına gitmem" durumuma getirir. Yüzbaşı Beatty ise ona kitapları neden yakmak zorunda oldukları için bolca nutuk atarak onun kafasındaki şüpheleri silmeye çalışır. Yok neymiş okuyan entelektüel,çok bilmiş insanlar etrafta olmamalıymış,yok kitaplar mutsuzluk kaynağıymış falan filan.
Özetle Montag'ın hem içsel mücadelesini hem de sisteme karşı giriştiği mücadeleyi okumak kalıyor bize
Gelelim yorumuma Ray Bradbury okuduğum en yaratıcı yazarlardan biri olduğunu belirterek başlıyorum. Kitapların yakıldığı bir dünya fikrinin orijinalliği karşısında takdirlerimi sunarak devam ediyorum.
Kitapta yer yer oldukça okkalı diyaloglar geçiyor.Ama kitapların mutsuzluk sebebi olduğu gibi yerler var ki o karakter konuşunca ağzının üstüne çakma ihtiyacı duyuyorsunuz. Şu hepimize huzur ve mutluluk dağıtan kitaplar nasıl mutsuzluk sebebi oluyorlarmış yahu. Bir de içinize bunaltı getirecek kadar sığ karakterler var maşallah,oturup iki çift laf etmek imkansız yani Montag misafiri olan 2 kadınla konuşmaya çalışıyor ama nafile hatunlardan biri bildiğin bozuk plak içime gına geldi resmen. Hani etrafımızda vardır böyle insanlar ama bu kitapta anlayacağınız etrafınızda böyle olmayan insanların çok çok nadir bulunduğu sağolsunlar kitapları yok ettikleri için insanlarında düşünme ve dolaylı olarak da konuşma fonksiyonları adda gitmiş. Diyeceğim o ki kitapların yakıldığı bu kasvetli dünyaya adım atıp Montag ile birlikte yürümeye başlayacak kadar yürekliyseniz bekletmeyin derim.
Ray Bradbury önsözde kitabı oluşturan 5 hikaye değinmiş ve yer yer hayatını anlatmış,beni de kendine bir kez daha hayran bırakmış siz de okunmadan geçmeyin derim..
Spoi:İnsanların kitapları aklında tutup kitapların yerine geçmesi gene on numara bir fikir.
Alıntılar...
"Eğer bilgisizliğini saklarsan kimse sana vuramaz,ama hiçbir zaman öğrenemezsin"
"Hepimiz birbirimize benzemeliyiz.Hiç de,anayasanın dediği gibi,kimse eşit ve özgür doğmamıştır,herkes eşit yapılır."
"Buradan nereye gidiyoruz?Kitaplar bize yardımcı olacak mı?"
"Eğer üçüncü gerekli olan şey bize verilebilirse.Bir,söylediğim gibi bilginin niteliği.İki, onu hazmedebilmek için gerekli zaman ve üç;ilk ikisinin birbirini etkilemesinden öğrendiklerimize dayanan edimlerde bulunabilme hakkı."
"Montag başını salladı. Boş duvara baktı.Kızın yüzü oradaydı,belleğinde kaldığı kadarıyla gerçekten çok güzel,şaşırtıcıydı aslında.Gecenin bir yarısında uyanıp da,zamanı anlamak için baktığınız karanlık odada güçlükle ayırt edebildiğiniz küçük bir saatin kadranı kadar ince bir yüzü vardı ve o saat size saati,dakikayı ve saniyeyi suskun bir beyazlık ve ışıltı içinde anlattığı gibi,gecenin daha başka karanlıklarına doğru,ama aynı zamanda yeni bir güneşe doğru hızla ilerlediğini de kesinlikle bildiriyordu."(Betimlemenin ve benzetmenin çarpıcılığı...)
Kitapların yakıldığı bir dünya düşünün,hayal edin...Yüreğinize bir sıkışma girsin bakalım. Çok sevdiğiniz,gözünüzün bebekleri olan kitaplarınızı "itfaiyecilerin" gelip zevkle yaktığını,pek çok kitabın bir tane bile baskısını kalmadığını,belki de bir daha asla kitap okuyamayacağınızı özümseyin. Bu buhranın sizi kitaplarınızla birlikte yanmaya bile razı hale getireceğini hissedin...
İşte Fahrenheit 451 böyle bir kitap,kitapların yakıldığı bir distopya.
Guy Montag bu kabus gibi dünyadaki itfaiyecilerden biri anladığınız üzere onların görevi yangınları söndürmek değil,kitap yakmak. Montag bu işi zevkle yapıyordu karşısına yeni komşusu 17 yaşındaki Clarisse Mcclellan çıkana kadar.Clarisse Montag'ın tanıdığı insanlardan oldukça farklıdır. O düşünen,sorgulayan bir bireydir. Ve karakteri yavaş yavaş Montag'ın ruhuna işler. Hele de karısı Mildred'in fazla uyku ilacı alıp ölümden dönmesi Montag'ı yavaş yavaş uyandırır. Gelişen olaylar zevkle kitap yakan Montag'ın "ölsem de o itfaiye binasına gitmem" durumuma getirir. Yüzbaşı Beatty ise ona kitapları neden yakmak zorunda oldukları için bolca nutuk atarak onun kafasındaki şüpheleri silmeye çalışır. Yok neymiş okuyan entelektüel,çok bilmiş insanlar etrafta olmamalıymış,yok kitaplar mutsuzluk kaynağıymış falan filan.
Özetle Montag'ın hem içsel mücadelesini hem de sisteme karşı giriştiği mücadeleyi okumak kalıyor bize
Gelelim yorumuma Ray Bradbury okuduğum en yaratıcı yazarlardan biri olduğunu belirterek başlıyorum. Kitapların yakıldığı bir dünya fikrinin orijinalliği karşısında takdirlerimi sunarak devam ediyorum.
Kitapta yer yer oldukça okkalı diyaloglar geçiyor.Ama kitapların mutsuzluk sebebi olduğu gibi yerler var ki o karakter konuşunca ağzının üstüne çakma ihtiyacı duyuyorsunuz. Şu hepimize huzur ve mutluluk dağıtan kitaplar nasıl mutsuzluk sebebi oluyorlarmış yahu. Bir de içinize bunaltı getirecek kadar sığ karakterler var maşallah,oturup iki çift laf etmek imkansız yani Montag misafiri olan 2 kadınla konuşmaya çalışıyor ama nafile hatunlardan biri bildiğin bozuk plak içime gına geldi resmen. Hani etrafımızda vardır böyle insanlar ama bu kitapta anlayacağınız etrafınızda böyle olmayan insanların çok çok nadir bulunduğu sağolsunlar kitapları yok ettikleri için insanlarında düşünme ve dolaylı olarak da konuşma fonksiyonları adda gitmiş. Diyeceğim o ki kitapların yakıldığı bu kasvetli dünyaya adım atıp Montag ile birlikte yürümeye başlayacak kadar yürekliyseniz bekletmeyin derim.
Ray Bradbury önsözde kitabı oluşturan 5 hikaye değinmiş ve yer yer hayatını anlatmış,beni de kendine bir kez daha hayran bırakmış siz de okunmadan geçmeyin derim..
Spoi:İnsanların kitapları aklında tutup kitapların yerine geçmesi gene on numara bir fikir.
Alıntılar...
"Eğer bilgisizliğini saklarsan kimse sana vuramaz,ama hiçbir zaman öğrenemezsin"
"Hepimiz birbirimize benzemeliyiz.Hiç de,anayasanın dediği gibi,kimse eşit ve özgür doğmamıştır,herkes eşit yapılır."
"Buradan nereye gidiyoruz?Kitaplar bize yardımcı olacak mı?"
"Eğer üçüncü gerekli olan şey bize verilebilirse.Bir,söylediğim gibi bilginin niteliği.İki, onu hazmedebilmek için gerekli zaman ve üç;ilk ikisinin birbirini etkilemesinden öğrendiklerimize dayanan edimlerde bulunabilme hakkı."
"Montag başını salladı. Boş duvara baktı.Kızın yüzü oradaydı,belleğinde kaldığı kadarıyla gerçekten çok güzel,şaşırtıcıydı aslında.Gecenin bir yarısında uyanıp da,zamanı anlamak için baktığınız karanlık odada güçlükle ayırt edebildiğiniz küçük bir saatin kadranı kadar ince bir yüzü vardı ve o saat size saati,dakikayı ve saniyeyi suskun bir beyazlık ve ışıltı içinde anlattığı gibi,gecenin daha başka karanlıklarına doğru,ama aynı zamanda yeni bir güneşe doğru hızla ilerlediğini de kesinlikle bildiriyordu."(Betimlemenin ve benzetmenin çarpıcılığı...)
Yorum Gönder